so much

  1. o kadar, öylesine.
    so much for that! bunun için bu kadar yeter! vesselam!
    So much for his French!:
    Onun Fransızcası da bu kadar!
    I regard it as so much lost time: Ben bunu kaybolmuş zaman sayarım.
tasarrufundan belli bir miktarını ayırmak Verb
patlamak Verb
pek çok
öylesine
… kadar, … gibi, sanki … .
He looked at me as much as to say … : … demek ister gibi yüzüme baktı.

It's as much as saying he is a liar: Bu ona yalancı demek gibi bir şey.
I love you as much as I love your brother: Kardeşini sevdiğim kadar seni de seviyorum.
hattâ, … bile.
He just left without so much as saying goodbye: Allaha ısmarladık bile demeden çekip gitti.
… bile.
He didn't so much as ask me to sit down: Bana otur bile demedi.
… değil, … şöyle dursun, …'den ziyade.
I don't so much dislike him as hate him: Ondan hoşlanmamaktan
ziyade nefret ediyorum (Hoşlanmamak şöyle dursun, ondan nefret ediyorum).
bu iş burada biter, bu konu için bu kadar yeter, bu iş/düşünce böylece suya düştü.
Now it's started
raining; so much for my idea of taking a walk: İşte yağmur başladı, benim yürüyüş yapma düşüncem de suya düştü.
So much for your promise: Nerede kaldı verdiğin söz!
So much for this problem, now for the next: Bu soru üzerinde yeteri kadar durduk, şimdi ötekine geçelim.
So much for his friendship: Onun arkadaşlığı bukadarmış (Ondan başka ne beklenir?).
öylesine … ki, o derecede … ki.
hattâ öyle ki, öylesine/o dereceye kadar ki.
! Daha iyi ya! İsabet!
daha fena ya
el de çok parası olmak Verb
elde çok parası olmak Verb
bir at üzerine filan miktar oynamak Verb
gürültüye boğmak Verb
birinin maaşından falan miktar kesmek Verb
bir fiyattan falan miktar indirmek Verb
birinin maaşından filan miktar kesmek Verb
birinin maaşından falan miktar kesmek Verb
birinin ücretinden filan miktar kesinti yapmak Verb
aşınma ve yıpranma payı olarak falan miktarı düşmek Verb